Wednesday, March 18, 2009

Looplar Civarında Cinayet

Kalkıp gittik oradan, kumlarda yürüdük, ellerimiz kan revan içinde kalmıştı, insan looplar civarında böyle şeyler yapmaz diyorduk kendi kendimize ama olabiliyormuş bunu gördük, kendimizi kumlarda öldürmüştük, ayakkabılarımızı giyemiyorduk yaralı bereli ayaklarımıza, kumlar canımızı acıtıyordu ama yine de mutluyduk galaksinin ortasında, küçük ayı büyük ayı gerisi de işte ahmet mehmet ali ayşe falan olan yıldızların altında, düşlerimizi bir tasa koymuş, tasa ip bağlamış, haldur huldur yürürken looplar civarında, loopları yaratanın dalgalar olduğunu keşfettik, birbirimize baktık ve gülümsedik, artık sonsuza kadar looplar civarında kalamayacağımızı mantar tutmak istemediğimizden anladık, ah işte o da geldi, looplar civarı gergeeedanından, üçüncü Gerg de aramıza katıldı, biraz iri bir arkadaşımız olan Gerg’in aklına gelen fıkra bizi kitleyecekti fakat hiç birimiz bunun farkına varamadık, çünkü biletimiz yoktu, üstüne üstlük bir cesetin üstünde para olması kadar manasız ya da moneydar bir şey olamazdı zaten, kırmızı renkli bir trenin üstümüzden geçtiği bir maça ası rüyasıydı bizimkisi, saça benzer bazı şeyler akıyordu kafamızdan ve kaçabileceğimiz tek yerin Gerg’in dişleri olması da cinayetimizin bir bedeli sayılabilirdi, dişlerimizin de gergin olması cinayetin kinayesiydi, yani kız kardeşiydi, sana bir çakmak lazım diyordu yanımdaki adam, şöyle bir cama yapıştırıp soksam kafanı içine diyordu, camın içindeki rakıdan kendini tabağın içindeki kavun sanmaya başlasan diyordu, bana ufaklık diyordu, farkında bile değildi artık çoktan diğer tabaktaki ukala ton balığı olduğunun, artık onunla anlaşamıyordum galiba, cinayetten sonra ilişkimizin bütün büyüsü kaçmıştı, pet şişenin içindeki son yudum colası gibiydik, sanki bütün şeker dibimize çökmüştü, onun beyni gözümde bir nohut tanesi kadardı, belki hala onunla bu kumlarda olmamın sebebi, beyninin dünyanın tek kırmızı nohudu olmasıydı, tükendiğimiz yere kadar ya da hiçbir yerde ki çam ağacına kadar, kıvırcık akıntılarımız durana kadar, belki de ikimizin beyni yeşil mercimek olana kadar bu kumlarda yürüyecektik, bunu ne Gerg bilebilirdi, ne looplar, ne biz, ne de siz, izci sözü mü vermiştik hatırlamıyorum beynimi yokluyorum, beynimi gıdıklıyorum yok yok böyle bir söz yok, götümde bir kaktüs varmışçasına sabırsızım gitmek istiyorum buradan, hasta la Vista diyerek aranızdan ayrılmadan önce, bir fincan kan mı demlesek diyorum, menengiç ne demek onu bile bilmiyorum, geçmişte kavurduğumuz bir şeyler olduğunu iddia edenler olsa da olay neydi ben unuttum, bir cin ayet vardı, çok cin bir ayetti, bize ne emredeceğini çok iyi biliyordu, 2 kere 2 4 eder diyip bize söyleyecek bir söz bırakmıyordu, ‘’ohooo sen nerde yaşıyorsun arkadaşım?’’ diyordu, kafam çok karışıktı sucuk sosis salam, kafam et olmuştu, çalışması artık imkansız, kafamda bir inek katliamı olmuş ki bu hiç birimizin suçu değil, adamın biri patates yiye yiye ölse ne yapacaktık san ki, mahalle arasında sigarasını tüttüren bir kahpe, tırabzan ekmeğine nedamet içinde bal süren somurtkanlı canlı bir insan olmak istiyorum belki de, bütün insanlık retro kelimesine takmadan önceydi belki de bütün bu hayaller, Hay Aller adlı Alman loop gurusu bir adamla tanıştığımı da bütün bu hayaller içinde saysak ne kadar saçma bir hayal dünyam olduğunu düşünür dururduk, ama ayaklarımıza kana sular indiği için bu gidişin bir duruşu yoktu.

No comments:

Post a Comment